26 Ekim 2020

"Konuştukları şeyler kiralanmış elbiseler gibi..."

 Konuştukları şeyler kiralanmış elbiseler gibi, kendi malları değildir. Yapacak işleri olmadığı için güçlerini öteye beriye harcarlar. Her şeye sarılan ilgileri, ruhlarının boşluğunu ve sevgi yoksulluklarını kapayan bir örtüdür. Ama orta halli bir yol seçmek ve orada derin bir iz bırakarak yürümek işlerine gelmez; çünkü böylesi can sıkar, göze çarpmaz; çok şey bilmek o zaman işe yaramaz, gösterişe yer kalmaz.

#Gonçarov   #Oblomov   #Rus

Toplum, Hayat, İnsanlar...

 ... Hayat; amma da hayat ha. Ne bulabilir insan orada? Fikir meseleleri mi var? Duygu meseleleri mi var? Bu hayatın bir ekseni yok: Derin, hayati hiçbir yanı yok. Bütün bu salon adamları benden çok daha uyuşuk, benden çok daha ölü. Hayattaki gayeleri ne? Benim gibi yatakta uzanmıyorlar, ama bütün gün sinekler gibi aşağı yukarı inip çıkıyorlar. Ne çıkıyor bunlardan? Bir odaya girersin, herkes karşılıklı oturmuş, ciddi ciddi duruyor. Yaptıkları nedir? İskambil oynuyorlar...Diyecek yok, güzel bir hayat doğrusu.Yaşamak isteyen bir ruh için ne yaman bir örnek! Ölü değil mi bu adamlar? Oturdukları yerde uyumuyorlar mı? Ben yatakta yatıyorum, kafamı valeler ve aslarla doldurmuyorum diye kabahatli mi oluyorum? 

#Gonçarov   #Oblomov   #Rus

25 Ekim 2020

"Tembel tembel..."

Bizim işadamlarımız hep aynı kalıplardan çıkmadır; etraflarına yarıaçık bir gözle tembel tembel bakarak ellerini devlet makinesine atarlar ve onu kendilerinden öncekilerin yürüttükleri yoldan uykulu uykulu yürütürlerdi. Ama uykulu gözlerin açılacağı günler yakın; cüretli, hızlı adımlar, canlı sesler geliyor... 

#Gonçarov   #Oblomov   #Rus

22 Ekim 2020

Sun Tzu - Savaş Sanatı / Kitap Alıntıları


Nitekim, bütün savaşlarınızda, savaşmak ve fethetmek fazilet değildir; fazilet, düşmanın direncini savaşmadan kırabilmekte yatar.

Böbürlenerek işe başlayıp düşmanın sayıca çokluğundan ötürü paniğe kapılmak, müthiş bir istihbarat eksikliğine işarettir.

Askerlerinizin cebinin parayla dolup taşmamasının nedeni, zenginleri sevmemeleri değildir. Hayatları olabildiğince uzun sürmüyorsa bu, uzun yaşamaktan nefret ettikleri anlamına gelmez.

Hiçbir hükümdar, askerlerini itibarını yükseltmek adına savaş alanına sürmemelidir. Hiçbir kumandan, bir tahrikten ötürü savaşa girişmemelidir.

Öfke, zamanla memnuniyete dönebilir ve keder, her zaman yerini tatminkârlığa bırakabilir.

Fakat yok olmuş bir krallık tekrar hayata dönemeyeceği gibi ölüler de diriltilemez.

Bu sebepten, bilge hükümdar ihtiyatlı ve mahir kumandan temkinlidir. Bir ülkeyi sulh içinde, bir orduyu kılına zarar gelmemiş şekilde tutmanın usulü budur.


20 Ekim 2020

Stefan Zweig - Amok Koşucusu / Kitap Alıntıları

 İnsanlara katlanamıyorum. Çünkü onlar bütün gün gülüyor. Artık dayanamıyorum. Gülme seslerini duyduğumda kulaklarımı tıkıyorum. Elbette onlar bundan bîhaber. Bu tuhaf adamın neden böyle davrandığını bilmiyorlar.

Biri, diğerinin ızdırabını gördüğünde ona yardım etmeyi kendine görev bilir. Evet görev!

Zaten herkesin sahip olduğu tek hak, yalnız kalıp diğer insanların rahatsız etmesinden uzak durmaktır.


19 Ekim 2020

"Fransızlar"

 ... De Grieux da tüm Fransızlar gibi, kendisi için gerekli ve uygun olduğunda son derece neşeli ve nazik fakat, neşeli ve nazik olma gerekliliği ortadan kalktığı anda katlanılmaz derecede, yine tüm Fransızlar gibi, sıkıcı.Fransızlar'ın doğal olarak kibar olmaları çok enderdir... Doğal bir Fransız aşağı tabakadan, dar kafalı ve her açıdan sıradandır. Aslına bakarsanız bir Fransız dünyadaki en sıkıcı yaratıklardan biridir. Bana kalırsa yalnızca saf ve deneyimsiz, özellikle de genç Rus kadınlar, Fransızlardan etkileniyorlar. Aklı başında herkes bu salon nezaketinin, tekrarlanan sıkıcı, bayağı davranışlarının farkına varacak ve bu durum onlar için katlanılmaz hale gelecektir.

#Dostoyevski   #Kumarbaz   #Rus 

18 Ekim 2020

"Almanların servet biriktirme yöntemi."

 ...Dün etrafta 12 versta kadar dolaştım, her şey tıpkı o küçük, resimli Alman ahlâk kitapları gibi: Burada her evde korkunç derecede faziletli ve inanılmaz derecede dürüst bir vater (Baba) bulmak mümkün! O kadar dürüst ki yanına yaklaşmaya çekiniyorsunuz! ... Her vater'in bir ailesi var ve akşamları birlikte oturup yüksek sesle eğitici kitaplar okuyorlar. Evlerinin üzerinde karaağaçlar ve kestane ağaçları hışırdıyor. Güneş batıyor, çatıda mutlaka bir leylek oluyor, her şey son derece şiirsel ve dokunaklı...Her ailenin vater'in kulu kölesi olduğunu biliyorum. Hepsi öküzler gibi çalışıyor, Yahudiler gibi para biriktiriyorlar. Vater oğluna devretmek için para biriktirir veya bir iş kurar, bunu yaptığı için kızına çeyiz hazırlayamaz ve bu yüzden kızı evlenemez. Bunu yapabilmek için en genç oğlunu uşak veya asker olarak satar, elde ettiği parayı aile sermayesine yatırır... Tüm bunlar dürüstlük adına yapılıyor, öylesine yoğun bir dürüstlük ki satılan oğlan bile sadece dürüstlük adına satıldığına inanıyor.

...

Eh, büyük oğlanın hayatı da çok iyi gitmiyor. Onunda sevdiği biri var, sevdiğiyle kalpleri birbirleri için atıyor, fakat onlar da evlenemez çünkü biriktirdikleri para yeterli değildir. Onlar da erdemle, içtenlikle bekler ve sunağa gülümseyerek giderler. Kızın yanakları çukurlaşır, çöker. Sonunda, belki yirmi yıldan sonra varlıkları artar, paraları dürüst ve erdemli bir yolla birikmiştir... Bu kez de büyük oğlan erdemli bir vater olur ve hikâye tekrar başa döner. Bu şekilde, elli veya yetmiş yıl içinde, ilk vater'in torunu gerçekten de dikkâte değer bir sermayeye sahip olur ve bu sermayeyi oğluna bırakır, o da kendi oğluna bırakır ve o da kendi oğluna bırakır, böylece bu sermaye beş veya altı nesil sonra Baron Rothschild veya onun gibi birine kalır. Bu gerçekten de görkemli bir gösteri değil mi?


15 Ekim 2020

SEVGİ - NEFRET - DEĞERSİZLİK !

 ...düşünebileceğim çok fazla şey olsa da tek yapabildiğim Polina'ya duyduğum hislerimin gerçek doğasını analiz etmeye çalışmak oldu. Kabul etmek gerekirse, buradan uzak olduğum iki hafta boyunca şimdi Polina'nın yanında olduğumdan daha rahattım. Oysa gezi süresince bir deli kadar rahatsız ve huzursuzdum, onu rüyalarımda gördüğüm dahi oldu. Bir kez İsviçre'de bir trendeyken uyandım ve yüksek sesle, inanıyorum ki Polina'yla, konuşmaya başladım. Vagondaki yolcular bunu oldukça eğlendirici buldu. Kendime bir kez daha "onu seviyor muyum?" diye sordum ve bir kez daha cevap veremedim. Daha doğrusu, belki de yüzüncü defa, kendime ondan nefret ettiğim cevabını verdim. Evet, ondan nefret ediyordum. Bazı anlarda, özellikle her konuşmamızın sonunda, onu boğarak öldürmek için hayatımı verebilirdim! Yemin ederim, eğer keskin bir bıçağı göğsüne yavaş yavaş batırmama izin verseler, bunu sevinçle yapardım! Yine de kutsal her şeyin üzerine yemin ederim ki Schlangenberg'de bana gerçekten "Kendini aşağı at." demiş olsa, kendimi yine aynı sevinçle aşağı atardım... Onun benim için ne kadar ulaşılmaz ve imkânsız olduğunu biliyorum ve bu düşünce, eminim ki ona büyük bir tatmin sağlıyor. Yoksa neden bu denli ihtiyatlı ve zeki bir kız benimle böylesine samimi olsun? İnanıyorum ki şimdiye kadar, kölesini insan olarak görmediği için önünde soyunmaktan çekinmeyen bir imparatoriçeden farksızdı. Evet, sıkça yaptığı şey buydu, beni bir insan olarak görmüyordu! 


02 Ekim 2020

Ferdinand, Paula ve "Toplum" !!!

... 

Trenin düdük sesleri duyuldu. Beti benzi atan Ferdinand huzursuzca irkilip çantasını almaya yeltendi. Ama Paula çantayı kaptı ve eşinin önüne dikildi. "Çantayı ver!" diye bağırdı Ferdinand. "Asla! Asla!" diye haykırdı Paula, soluk soluğa eşiyle didişirken. Etraflarında toplanmış köylüler onlara bakıp kahkaha atıyorlardı. Karı kocaya laf atıyor, tezahüratla kışkırtıyorlardı. Civarda oyun oynayan çocuklar bile koştura koştura etraflarında toplandı. Karı ve koca, yaşamları sanki bu çantayı tutmaya bağlıymış gibi canla başla boğuşuyordu.

Sarsıla sarsıla gelen trenin sesi duyuldu o sırada. Ferdinand, çekiştirdiği çantayı bıraktığı gibi arkasına bile bakmadan trene doğru koştu. Gözü dönmüş vaziyette, ayakları raylara takıla takıla trene doğru son sürat seğirtiyordu. Derken bir vagona atlayıverdi. Her taraftan kahkahalar yükseliyor, köylüler coşkuyla bağırıyorlardı: "Kaç haydi, yakalayacak bak seni!", "atla hemen vagona, yakalayacaktı az daha!" diye bağırıyorlardı avazları çıktığı kadar. Bağırtı çağırtıya karışan kahkahalar  utancına vurulan kırbaçlar gibi sırtında şaklıyordu Ferdinand'ın. Tren çok geçmeden yola koyuldu.

Paula, etrafındaki kalabalığın kahkahaları ortasında, elinde çantayla öylece kalakaldı. Gözleri, hızlanan ve ufukta kaybolan treni takip ediyordu. Pencereye çıkıp bir el bile sallamamıştı kocası. Ansızın gözleri doldu, gözyaşlarından hiçbir şey göremez oldu.


En Son Eklenen

Sefillik...